6 Şubat 2009 Cuma

Haaaaami ve gooool

Başlıktaki kelime grubunu çok duyduk Levent Özçelik'in, Ercan Taner'in, Melih Gümüşbıçak'ın ve daha nice spor spikerinin ağzından. Ve her duyduğumuzda farklı bir sevinç kapladı içimizi, 96'da malum maçta duyamadığımızda kaplayan üzüntü gibi.

Türk futbol tarihine ve dolayısıyla Trabzonspor tarihine ismini altın harflerle kazımış biri Hami Mandıralı. Sokak arasında gol attığımızda ismini haykırdığımız efsane oyuncu. Şampiyonluk kupası dışında ülke şartlarında kaldırmadığı kupa yok belki, ancak o en önemli metali kazanamamanın burukluğu var hala içinde.

Hami yazısı yazmaya kalksam sayfalar dolusu yazı yazmam gerekir. İnternette dolaşırken gördüm şu golünü. Golü maraton tribününde canlı izleyenlerden şanslı kişilerdenim. Bu maçın son dakikasında, durum 5-0 iken Murat Hacıoğlu'yla çıktığı hava topunda yere düşünce kolu kırılmıştı. Hiç kafa golünü hatırlamam Hami'nin, ve hatta ilk kez bir rakip oyuncuyla hava topu mücadelesi yaptığını hatırlıyorum.

Neyse, keşke dünyaya biraz daha erken gelseydim, O'nun gollerinde belki daha bilinçli izler, belki sevinçlerde daha çok kendimden geçerdim. Uzun bir Hami yazısında görüşmek dileğiyle.

"Hami, geliyor topun üstüne, yine direk kaleye, ve goool"

5 Şubat 2009 Perşembe

Durmak Yok


Yukarıdaki yazının giriş paragrafında geçen sene bu hafta şimdiki Başkan ve ekibinin de iş başı yaptığını söylemiştim. Evet, tam 1 yıl oluyor Sadri Şener yönetimi göreve başlayalı. Göreve geldiklerinde tabir-i caizse enkaz devralmışlardı. 1 sene önce Trabzonspor taraftarının yüzü asık, morali bozuk, keyfi yokken, aynı Trabzonspor taraftarı şimdilerde çeyrek asırdır gelmeyen şampiyonluktan bahsediyor, gururla Trabzonsporlu olduğunu haykırabiliyor.

1 yılda, Avni Aker’in modernizasyonundan, kulübe kalıcı gelir getiricek projeler üretmeye, yeni sponsorlarla anlaşmalar imzalamaktan kadroyu isabetli transferlerle güçlendirmeye, camiayı bütünleştirmeye kadar bir sürü takdir edilecek hamleleri oldu bu yönetimin. İş bu sebepten 1 yılda yaptıklarından dolayı ben bir Trabzoonspor taraftarı olarak kendilerini tebrik ediyorum ve bu hızı kesmeden aynen devam etmelerini diliyorum.

Kendilerini severiz sevmeyiz, transferde harcanan parayı çok görürüz, HES projesinin başarısız olamayacağını savunuruz, bunlar kişisel eleştiriler olarak kalmalı, şampiyonluktan bahsetmeye başladığımız şu günlerde kimse bağcıyı dövmeye çalışmamalı.

*Bu yazı 06/02/2009 tarihinde Taka Gazetesi'nde yayınlanmıştır

Geçen Sene Bu Hafta Ne Olmuştu



Geçen sene Şubat ayının ilk haftasonunda ne olmuştu hatırlayanınız var mı? Hafızalarını biraz tazeleyenler, 8 Şubat’ta Aralık ayında yapılması gerektiği halde ertelenen Trabzonspor Genel Kurulu’nun yapıldığını ve şu anda görevde olan Sadri Şener ve ekibinin seçimi kazandığını hatırlayacaktır. Peki genel kurulun olduğu 8 Şubat günü başka ne vardı hatırlayan var mı? “Uzatma sadede gel” diyenleri duyuyor gibiyim, o bakımdan aynı günün akşamında Bursaspor’la lig maçı oynadığımızı da söyleyeyim hemen. “Eee ne var ki bunda” demeyin, biraz sabrederseniz merakınızı gidereceğim. Efendim, 8 Şubat 2008 günün oynanan Trabzonspor-Bursaspor Turkcell Süper Lig mücadelesini yayıncı kuruluş; Trabzonspor ilk 4 içinde olmadığından ve Sivasspor şampiyonluğa (!) oynadığından, Federasyon da 4 maçtan fazlasının canlı yayınlanmasına izin vermediğinden kimse televizyondan canlı olarak izleyememişti.

Yayıncı kuruluşun “TFF izin versin, biz her maçı yayınlarız” mealindeki açıklamaları ve o dönemki Trabzonspor yönetiminin yoğun çabalarına rağmen Haluk Ulusoy’un başkanlığını yaptığı Federasyon, ligin son haftalarında şaibeyi önlemek amaçlı aynı saatteki bir çok maçın aynı anda canlı yayınlanabileceği geçmiş örnekler olduğu halde maçın yayınlanmasına izin vermemişti.

Dikkat edeniniz oldu mu bilmiyorum ancak geçen hafta başında şu andaki Federasyon Lig TV’ye haftada 5 maç yayınlayabilmesi konusunda yetki ve izin verdi ve Cumartesi Trabzonspor, Sivasspor ve Galatasaray, Pazar günü ise Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın maçları yayınlandı. Trabzonspor söz konusu olduğunda verilmeyen yayın izni başka takımlar etkilendiğinde çabucak verildi. Şunu baştan belirteyim lig lideri Sivas’ın maçı yayınlanmasın demiyorum. Öyle ya da böyle, güzel futbol oynayarak ya da oynamayarak, oyunu çirkefleştirerek ya da çirkefleştirmeyerek Sivasspor liderdir ve maçları canlı olarak yayınlanmalıdır. Hatta yayınlanmalıdır ki diğer takımların aleyhine onlarca hakem hatası olurken Sivas’ın aleyhine insanı hayretlere düşürecek şekilde hata yapılmadığına tüm futbol kamuoyu şahit olmalıdır. Sadece sıralamadaki ilk 4 takımın maçı yayınlansın da diyecek değilim. Bir futbolsever olarak, ülkedeki herkesin kendi takımının maçını, taraftar sayıları ne kadar olursa olsun, canlı izlemeleri hakkına sahip olmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu sebepten Lig TV, teknik ekipmanları imkan verdiği en çok sayıdaki maçı yayınlamalıdır diyorum. Yani “geçen sene nasıl ilk 4 sıradaki takımların maçı yayınlanıyorsa, bu sene de öyle olsun, 5. sıradaki Beşiktaş’ın maçı yayınlanmasın” çiğliğini yapmıyorum.

Sadece Trabzonspor taraftarını uyanık olmaya davet ediyorum. Lafa geldiğinde ben bu memleketin çocuğuyum diyip, iş icraata geldiğinde İstanbul takımları için sarfettiği enerjinin 10’da birini Trabzonspor’a harcamayanları bir kez daha tanımış oluyoruz. O dönemki yönetim kurulu gereken baskıyı yapmamış, ya da bahsedilen tarihte Trabzonspor yönetimiyle Federasyon başkanı arasında gerginlik vardı gibi bahaneleri kabul etmem ben. Üzerimize yapışan iğrenç “Haluk Ulusoy’un memleketinin takımı” sıfatının aslında Trabzonspor’a ne çok zarar verdiğini, bu abilerin şahıslarla olan kişisel problemlerinde Trabzonspor’u nasıl haksız biçimde cezalandırdığını bir kez daha hatırlatmak istedim. Dikkatlerini çekmek istediğim kesime, kendisine Meydan Parkı’nda destek mitingi yapanlar dahil, aklı başında Trabzonspor gönüldaşı dahil değildir.
*Bu yazı 06/02/2009 tarihinde Taka Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Topluca Sağa Sola Yürümek


PFDK bugün Ankaraspor maçıyla ilgili savunmamızı istemiş. Bir kulübün bir maç sonunda savunmasının istenmesi normal bir şey, daha önce onlarca kez oldu bu. Ancak bu seferki savunma talebi yazısında trajikomik bir tabir kullanmış PFDK yetkilileri.

Ankaraspor maçı sonrası yaptıkları incelemede 46 koltuğun, üzerinde zıplamak ve "topluca sağa sola yürümek" yüzünden kullanılamaz halde olduğunu tespit etmiş, ve kulüpten savunma istemişler. İşlerini böyle titiz yapan Federasyon temsilcilerini, PFDK yetkililerini huzurlarınızda kutluyorum. Ayrıca Türk futboluna kazandırdıkları "topluca sağa sola yürümek" terimi için de kendilerine Türk Dil Kurumu Özel Ödülü verilmesini talep ediyorum.
Yalnız raporu eksik hazırlamış gözlemci arkadaşlar. Maçı 2-0 kazandığımızı düşünürseniz demek ki 2 kere de topluca ayağa kalktı taraftarlar, aynı şekilde yerlerine oturdukları da düşünülürse bu ayağa kalkmaların da etkisi vardır kullanılamaz hale gelen koltuklarda.

Bunun yanında koltuklar kırıldı denmiyor, kullanılamaz hale geldi deniyor. Bu "kullanılamaz hale gelmek" durumunu net açıklamaları lazım. O 46 koltuğu göstersinler bize, belki tekrar kullanılabilir hale getiririz kardeşim.

İlgili haberin tam metni :

"Türkiye Futbol Federasyonu Profesyonel Disiplin Kurulu kulübümüze göndermiş olduğu yazıyla savunma talebinde bulundu.
Yazıda; 31 Ocak 2009 tarihinde deplasmanda oynadığımız Ankaraspor maçının 61 ve 66. dakikalarında 2 nolu kale arkası tribününde bulunan taraftarlar arasında 1’er adet bengal ateşi yakıldığı, müsabakanın ardından aynı tribünde yapılan incelemeler sonrasında üzerinde zıplamak ve topluca sağa sola yürümek suretiyle 46 adet koltuğun kullanılamaz hale getirildiği iddia edildi. Bu nedenle PFDK tarafından 2 gün içinde savunmamızın gönderilmesi istendi."

Bayan Futbol Takımı'na Transfer


Alanzinho Salı günü kulübün internet sitesine uzunca bir açıklama yaptı. İçeriği okumayanların tahmin edebileceği şekilde "çok etkilendim, kaliteli oyuncularımız var, şampiyonluk şansımız yüksek, başarılı olmaya geldim" gibi klasik yeni transfer açıklamalarını ihtiva ediyor.

Açıklamanın sonlarına doğru ailesine olan bağlılığından bahseden Alanzinho, önce kız arkadaşını, daha sonra da 6 kişilik ailesini Trabzon'a getireceğini söylemiş.

Alan'ın sevgilisi Charlotte Lade ülkesinin freestyle futbolcularından. Yani Türkçesi, top sektirme işiyle haşır neşir.

Hazır Charlotte Trabzon'a gelmişken, kendisini bayan futbol takımıza transfer etsek, bir taşla iki kuş vursak hiç de fena olmaz sanırım.

4 Şubat 2009 Çarşamba

Nazar Değmesin

Bu sezonun en faydalı transferi kimdir diye sorarsanız şüphesiz Rigobert Song derim. Sözleşme imzaladığımızda yaşı konusunda spekülasyonlar yapılmış , bu yaştaki birisinin Trabzonspor'a faydalı olamayacağı söylenmişti bazı kesimler tarafından. İtalya'da defans oyuncularının yaş ortalamalarının ne derece yüksek olmasını bir çoğumuz "tecrübe" kıstasından sebep doğru bir tercih olarak görürken nedense Song için bu düşünce ters yönde çalışmıştı.

O yaşı eleştirilen, yoğun tempoya ayak uyduramayacağı düşünülen Kamerunlu Büyük Şef bu sezon ligde oynanan 18 maçın tamamında 90 dakika olmak üzere toplamda 23 maçta 2025 dakika forma giydi. Bu kadar süre sahada kalırken hem "sıfır hata"ya yakın oynadı, hem yanında ve önünde oynayan oyuncuları doğru yönlendirdi, hem de bir çok pozisyonda da ileri çıkıp gol aradı.

Oynadığı maçlar dışında idmanlardaki performansı, yaptıkları, yapmadıkları, uyarıları, yönlendirmeleri diğer defans oyuncuların yeteneklerini geliştirmek için büyük şanstır. Bu alanda Denizlispor'un geçen hafta sözleşmesini feshettiği eski oyuncusu Kratochvil'in, aynı mevkiide oynayan takım arkadaşlarına yaptığı katkıları hep söyleriz ya, işte aynı durumda Song.

Saha içi performansı ayakta alkışlanacak düzeyde yüksek olan Rigobert, saha dışında da hedefe yürüyen takıma yol gösterme görevini de aksatmadan yürüttü. Sezonun ilk yarısında bir maçtan sonra kendisine sorulan "Lidersiniz, camia şampiyonluğu zikretmeye başladı, bu yarışa kendinizi nasıl hazırlıyorsunuz, siz de kendi aranızda şampiyonluktan bahsediyor musunuz?" sorusuna Tayfun'un verdiği "Bu konuda Hüseyin abi ve Song biz genç oyunculara çok destek oluyor. Özellikle Song daha önce şampiyonluk yaşadığından tecrübelerini bize aktarıyor, şampiyonluk yolunda olası sorunları ve neler yapmamız gerektiğini söylüyor" cevabından söylemek istediğim şey daha net anlaşılıyor. Keza daha bu hafta Federasyon'un Tam Saha dergisine Kaptan Hüseyin'in söyledikleri de bu durumu doğruluyor.

Taraflı tarafsız herkesin saygı duyduğu, profesyonellik abidesi Büyük Şef... Umarım ve dilerim futbolu bizde bırakır, Trabzonspor ve Türk futboluna katkılarını seni bağrına sevgiyle basan camiada yani Trabzonsporda devam ettirirsin. Her kadememizde bir Song'un olması ne güzel olurdu. Senden bir Song daha klonlayamayacağımıza göre, alt yapıdan gelen gençleri Song'laştırabiliriz...

Premiership'te BSkyB 4 yayın paketi kazandı


Bu sezon ligimizdeki yayın ihalesinin yenileneceğini bir çoğumuz biliyoruz. Bu ihale sürecinde, yayın haklarının nasıl satılacağı henüz netlik kazanmadı. Süper Lig yayın hakkını tek bir kanalın mı yapacağı, yoksa Avrupa'da örneğini gördüğümüz çoklu yayıncı kuruluş ve paket sistemine geçileceği konularında ne somut bir adım atıldı ne de Federasyon'dan bu konuyla ilgili bir açıklama yapıldı. Ekonomik kriz, kulüplerin gelirlerinde azalma ihtimali gibi sebeplerden dolayı bizdeki ihale süreci dikkatle izlenirken ve de medya sektörüne yakın çevreler Aydın Doğan'ın da Mehmet Emin Karamehmet'in de naklen yayın ihalesini kazanmayı onur meselesi haline getirdiklerini konuşurken, Premier Lig yayın haklarıyla ilgili bir gelişme yaşandı.

İngiliz liginin yayın haklarının büyük bölümünü elinde bulunduran BSkyB, 2010-2013 yılları için 6 Premier League yayın paketinin 4'ünün ihalesini kazandı.

İngiltere'de her paket 23 maç içerirken, BSkyB'nin 4 paket için £ 1 milyar'daha yüksek bir rakam ödeyeceği tahmin ediliyor. BSkyB'nin yayın hakkını aldığı paketler Cumartesi 13.30 ve 16.00 maçlarını ve Premier League fikstüründen ilk "maç seçme" hakkını içeriyor.

Yayın haklarında kalan 2 paket şu anda Setanta'nın elinde, ancak bu 2 paket için de yeni teklifler alınacağı biliniyor. Avrupa Komisyonu'nun yayın rekabetiyle ilgili kararına göre bir yayıncı 5 paketten fazlasını satın alamıyor.

Muhtemelen kalan 2 paket için American ESPN ve Setanta arasında sıkı bir rekabet olacak, ancak Sky'ın 1 paket daha almak için bastıracağı da tahmin ediliyor.
Bakalım bu gelişmenin bizim yayın ihalemize etkisi ne şekilde olacak?

5'de Haftayım, 10'da Biter


Filmin; Facebook'ta izlediğim küçük bir bölümünde "Topu kazanın bana atın, ben nasılsa ilerde golü atarım. 5'te haftayım, 10'da biter diyorduk" şeklinde anlatıyor Hami Mandıralı her zamanki güler yüzüyle. Ülkenin en büyük futbol kentinin bu alanda söz sahibi olmasında, Türk futboluna onlarca yıldız isim kazandırıp bir devrim yapmasının temelinde her birinin ucu Karadeniz'e açılan dar sokaklarda yapılan mahalle maçlarının etkisinin anlatıldığı 42 dakikalık belgesel film "5'te haftayım, 10'da biter". Filmde "Trabzonspor sokaklarda doğdu" mottosuna vurgu yapılıyor.

Trabzonspor efsanesinin Faruk Özak, Ahmet Suat Özyazıcı, Özkan Sümer, Ali Kemal Denizci, Hami Mandıralı, Serdar Bali gibi bir çok önemli isminin aktarımları var filmde.

Yapımcılığını Varol Uzlu'nun yaptığı film Ağustos ayında Trabzon'da gösterime girmişti. Dört gözle İstanbul'a da geleceği günü bekliyorum.

3 Şubat 2009 Salı

GezTozEğlen


Bir çoğumuz bir yere turistik amaçlı gittiğimizde genelde mekanları, tarihi binaları ziyaret eder, doğa harikası dağ, bayır, ova, deniz görüp döneriz. Peki kaçımız farklı bir deneyimi yaşamak için bilmediği bir yere gider ki? Tarihi binalar, doğal harikalar yerinden kaçmıyorlar, 3 sene önce gittiğinizde nasılsalar, 5 sene sonra gittiğinizde yine aynı olacaklar. İşte bu durumu düşünen birileri, yurtdışına hayatlarında bir daha yaşayamayacak bir deneyimi tatmak için gitmeyi planlayanlara yardımcı olacak bir hizmet veriyorlar uzun zamandır. Nou Camp'ta Barca-Real derbisine şahit olmak, Dream Theatre'da Manchester-Arsenal maçı izlemek, Zagreb'de Beyonce dinlemek gibi deneyimler yaşatıyorlar insanlara.

yemeksepeti.com'un ortaklarından Trabzonspor'lu Nevzat Aydın'ın diğer başarılı projesi GezTozEğlen.

"Size farklı bir şey öneriyoruz. Şehir merkezine 20km olan otelde kalmayacak, fast-food restoranlardan yemek yemeyecek, gezi süresince turist gibi değil, yıllardır orada yaşıyormuş gibi zaman geçireceksiniz. Size gezi veya tur satmıyoruz, gelin değişik bir yaşam deneyimini beraber paylaşalım diyoruz. Müzeye gitmiyoruz, dünyanın en önemli organizasyonlarına gidiyor, Gezip Tozup Eğleniyoruz...
Paris'e gitmekten sıkıldınız. Eyfel kulesini gördünüz. Louvre müzesini de gördünüz. Madrid'e de gittiniz, Milano'ya da. Başka şeyler yapmak istiyorsunuz. Hayatınızda belki de bir kere yapabileceğiniz şeyler..ama ne? Biz sizin için düşündük" diyorlar internet siteleri http://www.geztozeglen.com/ 'da.

Onlar hizmeti veriyor, benimkisi henüz haberi olmayanları bu hizmetten haberdar etmek. Olur da 3 Mayıs'taki El Classico'yu yerinden izlersem, kendi deneyimlerimi anlatırım size.

2 Şubat 2009 Pazartesi

Kriz İngiltere'ye uğramamış


Global ekonomik krizin tetikleyicisi, ya da bir sonucu olarak görebileceğimiz İngiltere'deki "Kredi Krizi (Credit Crunch)"nin Premier Lig takımlarını derinden sarsacağı, bir çok takımın iflas edeceği, transfer harcamalarının azalacağı, hatta işin The FA'in kulüplere mali yardım yapmasına gidebileceği bile söylenmişti.

Bugün SportBusiness'den gelen bültende, KPMG'nin Premier Lig takımlarının transfer harcamalarını incelediği araştırmaya yer verilmiş. KPMG'nin araştırmasına göre Premier Lig'de geçen yıl devre arasında £142.9 Milyon transfer harcaması yapılmışken bu yıl şaşırtıcı bir biçimde bu rakam £144 Milyon olarak artış göstermiş.

KPMG raporda harcanan paranın büyümesinde 4 büyükler (Arsenal, Chelsea, Liverpool ve ManU) dışında kalan takımların etkisi olduğunu belirtmiş. £43 Milyon Harcayan Manchester City ve £32 Milyon harcayan Tottenham'ın başını çektiği kulüpler ya ligdeki konumlarını sağlama almak ya da sürpriz bir Şampiyonlar Ligi bileti kapmak için kesenin ağzını açmış. Manchester City-Kaka transferi de gerçekleşmiş olsaydı, geçen yıldan bu yıla ne kadar büyük bir artış olacağını varın siz düşünün.

Kimsenin parasında gözümüz yok, Allah daha çok versin.

Taka Geliyor Taka


Benim de "Derinlemesine" isimli köşemde haftalık yazılar yazdığım yerel basının güçlü ve kaliteli gazetelerinden "Taka" 9 Şubat Pazartesi'nden itibaren Marmara Bölgesi'nde günlük olarak çıkacak. İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Bursa, Çorlu, Lüleburgaz, Gebze ve Zonguldak'ta tüm Yay-Sat bayiilerinden satın alınabilecek olan Taka, Günebakış'tan sonra İstanbul'da satılacak 2. Trabzon gazetesi olmuş olacak.

Spor yazarları kadrosunda Hamza Mısır, Rıdvan Dilmen, Hami Mandıralı, İhsan Öksüz, Lemi Çelik, Mazlum Uluç gibi isimleri barındıran Taka'nın en önemli kalemlerinden biri de Nihat Genç.

Şimdiden hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.


Messi

Amatör ya da profesyonel farketmez, futbolcu cemaatinin büyük bir kısmının hayalinde Barca forması giymek yatar. Tanrının bahşettiği yeteneklerini, bu yeteneklere ihanet etmeyecek şekilde çalışıp kendilerini geliştirerek harmanlayan futbolcular da Bordo-Mavi kalın çubuklu formayı giyme başarısını yakalarlar.

Bazıları futbol tarihi sahnesinden Barcelona ismiyle kendilerini özdeşleştiremeden çekilseler de kimileri aklımıza kazırlar yaptıklarını.

Arjantin çocuğu Messi, dün Santander deplasmanında attığı golle aynı zamanda Barca tarihinin ligde atılan beş bininci golünü atmış. Gazeteler Messi'nin tarihe geçtiğini yazıyorlar.

Rakamlar çok önemli değil futbolda, ha 4.999 ha 5.001. Messi tarihe geçeli çok oldu.

1 Şubat 2009 Pazar

Kırmızı Beyaz Siyah Samsunspor


Karadeniz'de bölge şehirleri arasında her daim bir rekabet vardır. Bu rekabet zaman zaman sürtüşme, hatta husumet boyutuna da ulaşır. Hele de söz konusu futbol olunca, diğer şehirler Trabzon'a "zamanında bizim sayemizde şampiyon oldun, ligde sayımız azalınca senin de şampiyonlukların kesildi" derken, Trabzon da bu şehirlere durumun iddia edildiği gibi olmadığını anlatmaya çalıştı, bu şehirlerin İstanbul takımlarına duyduğu sempatiden şikayetçi oldu. Bu herkesin kendini haklı gördüğü sorunlar zinciri, son dönemde Rizespor'la olan yakınlaşma dışında çözüme ulaşmadı maalesef. Konu hakkındaki kişisel görüşüm bölge takımlarının futbolcu alış-verişi başta olmak üzere bir çok konuda ortaklık yapması gerektiği yönünde. Bununla ilgili Atay Aktuğ döneminde çeşitli adımlar atılmış ancak sonrası gelmemişti. Neyse, bu yazıda Karadeniz takımlarının arasındaki soruna çözüm yolu getirecek değilim.

Futbol kitapları serisiyle yakından tanıdığımız İletişim, "Kırmızı, Beyaz, Siyah" ismiyle Samsunspor kitabı yayımladı. Editörlüğünü Zaman Gazetesi'ndeki yazılarından da tanıdığımız Mehmet Yılmaz'ın yaptığı kitapta bir çok tanınmış futbol isminin yazıları var. Kapağında 1 yıl önce elim bir kazayla kaybettiğimiz, kalbini Samsunspor sevgisiyle doldurmuş, insan ilişkileriyle herkese örnek olabilecek, Av. M. Teoman Taş kardeşimizin, çok sevdiği efsane Samsunspor futbolcusu Timofte formasıyla çekilmiş fotoğrafı olan kitap için detaylı yorumumu kitabı okuyup bitirdikten sonra yapacağım. Kitabı aldığımda en çok rahmetli Teoman kardeşimizin yazısını merak ediyorum. Tavsiyem D&R ve N&T gibi büyük kitabevlerinde bulabileceğiniz bu kitabı edinmeniz.

Kitapla ilgili yayınevinin bilgi notu da şu şekilde:

"Samsunspor, “herhangi” bir Anadolu takımı değil. Birinci Lig’e tırmanan ilk Karadenizli oluşuyla… yetiştirdiği yıldızlarla… zirveye oynadığı sezonların hatırasıyla… defalarca düşüp defalarca çıkmayı başarmasıyla, direngenliğiyle, dokuz canlılığıyla… ve tabii bir deplasman yolculuğunda uğradığı o korkunç trafik kazasında kaybettiği canlarıyla ve o acı hatıranın renklerine kattığı Siyah’la… kendi hikâyesi olan bir takım. Elinizdeki kitap, ta şehrin yüzyıl başındaki spor ortamından başlayarak anlatıyor Samsunspor’un hikâyesini, hikâyelerini. “Arkayı Fenerleme” deyiminin çıktığı günler, Hasbi Menteşoğlu dönemi, kaçan şampiyonluk… Unutulmayan oyuncular, unutulmayan maçlar, sahneler… Taraftar âlemi… Samsunspor’un gurbetteki ve medyadaki görünümleri… Tanju Çolak’la, Serkan Aykut’la, Ertuğrul Sağlam’la, Celil Sağır’la ve İsmail Uyanık’la yapılan etraflı söyleşiler, hikâyeyi zenginleştiriyor. Mehmet Yılmaz’ın hazırladığı derlemeye Alpaslan Akkuş, Tanıl Bora, İbrahim Canbulat, Salih Çakır, Cem Dizdar, Ahmet Gürdağ, Behram Kılıç, Necati Kola, Tamer Korkmaz, Baki Sarısakal, M. Teoman Taş, Cevdet Yılmaz, Fatih Uraz, Fatih Vural, Hakkı Yeşilyurt katkıda bulundular."

Ayağa Kalk Ankaragücü


Fotoğrafa bakanlar 7-8 yıl öncesinin Trabzonspor'unu getireceklerdir akıllarına. 19 Mayıs Stadı belki de son bir kaç yıldır Ankaragücü taraftarının en sert protestosuna şahit oldu bugün. İlk yarıdaki en büyük silahları Gökhan'ı Fenerbahçe'ye satmalarına rağmen, eski kaptanları Ceyhun, Kocaelispor'dan Semavi, kısa süreli Galatasaray macerasından hatırladığımız İsmail Bouzid, Ankaraspor'un Meksikalısı De Nigris, bir dönem Trabzonspor forması giyen Kocaelisporlu Özgür Bayer, Sürmeneli Hasan Üçüncü, alt yapımızdan yetişmiş Ufuk Bayraktar, Abdülaziz Solmaz ve aklıma şu anda gelmeyen bir sürü takviyeyle kadrolarını güçlendiren yüz yıllık çınar geçen haftaki Antalyaspor maçından sonra bu hafta da evinde Konya'ya yenilince taraftarın sabır bardağı haliyle taştı.

Herhangi bir Trabzonspor taraftarına "sempati duyduğun takımları sayar mısın?" diye sorduğunda önem sırası olmadan "Ankaragücü, Kocaelispor, Sakaryaspor, Eskişehirspor" cevabını alırsınız. Benim için, Avni Aker'de izlediğim ilk maçtaki rakibimiz olması dolayısıyla da ayrı bir önemi vardır Ankaragücü'nün. Trabzonspor'u ilk kez 89-90 sezonunda Ankaragücü'nü 2-0 yendiğimiz maçta canlı izlemiştim. Velhasıl, saha içinde rakip olduğumuz kadar saha dışında olması gerektiği gibi saygı duyup sempati beslediğimiz Ankaragücü'nün bu durumda olması taraflı tarafsız tüm futbol kamuoyunda olduğu gibi bende de derin üzüntü yaratıyor.

Cuma akşamı Avni Aker'de takımımız 2. yarı ilk kez taraftarla buluşacakken, 2 maçtır oynanan diri oyunun etkisiyle iyice şampiyonluk havasına girmişken rakibimizin kötü durumdaki Ankaragücü olması daha da üzüyor beni. Umarım Cuma akşamı iyi oynayarak kazanırız, umarım biz bu maçı kazandıktan sonra Ankaragücü çıkışa geçer, alacakları puanlarla sıkıntılı bölgeden uzaklaşır. Naçizane futbol izleyicisi olarak bu ligde Ankaragücü yerine İstanbul B.Ş.Belediye'yi, Hacettepe'yi görmek istemem.

Bem-Vindo* Alanzinho

Herhangi bir kişinin yeni başladığı bir işte tam performansla çalışması için ortama iyice adapte olması, iş arkadaşları ile kaynaşması, kendini o kuruma ait hissetmesi gerekir. Bunun için de en azından 20 gün-1 ay zaman lazım. Futbol gibi bireylerin takımın bir parçası olduğu bir sporda da yukarıda söylediğim adapte olma/kuruma ait hissetme noktaları aynen geçerlidir. İşte bu yüzden Ankaraspor karşısında Alanzinho'nun 20 dakikalık kısa performansına bakıp da süper oyuncu, bizi uçurur demeyeceğim. Kendisi hakkındaki bilgilerim(iz) internette izleyebildiğimiz kısa videolarla sınırlı olduğundan, kalitesini, Trabzonspor'a saha içinde yapacağı katkıları birlikte göreceğiz.

Ancak dünkü galibiyet sonrası Yenikent Stadı'nda kolbastı oynanırken gördük ki Alanzinho kendini taraftarlara çabuk sevdirecek. Alanzinho Türkiye'ye geleli 1 hafta olmamışken, takımla tek idman yapıp deplasmana çıkmışken ve de muhtemelen kolbastı ritüelinden bihaberken hiç yabancılık çekmeyip yuvarlağın ortasında samba yapması bize bu oyuncunun ne kadar sıcakkanlı ve sevecen olduğunu, taraftarın yeni gözdesi olma potansiyelinin hayli yüksel olduğunu gösterdi.

Güney Amerika'lı bu ufak tefek boyutlarıyla ters orantılı sıcaklıktaki yeni transfere kendi diliyle "hoşgeldin" demek düşer bize. Başka bir oyuncuya yoğun ilgi gösterildiğinde "küsmek" gibi çocukça hareketler yapan Yattara için ise söylenecek çok şey var ama, takım dolu dizgin giderken şimdilik (!) susalım.

*Bem-Vindo= Hoşgeldin (Bre)

10 Bülent 1 Tolunay Etmez


"Geleceğe Dönüş" filminde Dr. Brown'ın icadı zaman makinesi elimizde olsa da 2007 Ağustos'unun 12. gününe dönebilsem keşke. Elimde o gece Avni Aker'de olan olayları (turunculu elemanın yaptığını kimse tasvip etmez, söylemek istediğimi yanlış yere çekmesin kimse) ve sonrasında yaşanan gelişmeleri futbol kamuoyuna bir kez daha izletebilsem. Bülent Uygun'un Lorant'ın paketlenmesi, Pecze'nin şutlanmasından sonra, artan basın ilgisinin yansıması olarak ortaya koyduğu ibret alınacak, "örnek alınmaması gereken kişi" resmi için o dönemde Trabzonspor camiasının söylediklerine kulak asmayan futbol kamuoyu yavaş yavaş olayın vahametinin farkına varmaya başlamış. "Benim oyuncum hakeme itiraz edemez, ederse cezasını veririm" lafının üzerinden 1 hafta geçmeden Kayserispor deplasmanında oyuncusu hakeme itirazdan kırmızı kart gördü. Herkes adam gibi adam (!) asker Bülent oyuncusuna gereken (!) cezayı verir diye düşünürken maç sonu açıklamasında hakemin taraflı (!) yorumundan ve Tolunay Hoca'nın kırmızı kart gören Kayserispor'lu oyuncuyu öpmesinden dem vurdu. "Ben arabada bile geri vites kullanmam" trajikomikliğindeki basın toplantısında "bu ne perhiz bu ne lahana turşusu" atasözüne getirdi yeni yorumu, işler yolunda gitmeyince ne yapamayacağını bilmeyen insan figürü örneği olarak bir kenarda saklıyorum.


Avni Aker'de Ayman-Balili ikili mücadelesini Arap-Yahudi savaşı gibi lanse ettirirken, Emekli Genelkurmay Başkanı'na şiirler yazar, hediyeler gönderirken, Başbakan için taaaa 93 yılından kehanette bulunduğunu anlatırken de ve 1 yıldır bunun gibi onlarca sözü söylerken de aynı Bülent Uygun'u izliyorduk. Dün Adana'da yaşananlar daha başlangıç, Sivas peşpeşe puan kayıplarına başlar, kupadan elenirse seyreyleyin cümbüşü.


Kendisine hak ettiği cevabı, O'nun tarzıyla Tolunay Hoca verdi maç sonunda. Ne kamera görünce sağı solu oynayan, ne de ortalarda "adamlık/delikanlılık" timsali olarak dolaşan, egosunun esiri olmadığını her hareketinden anlayabileceğimiz, düşünebilen, aynı zamanda düşündüklerini herkesin anlayabileceği kelimelerle ifade edip çok şey anlatabilen Tolunay Kafkas'ı bile kendi seviyesine indirebilen Bülent Uygun'u tebrik etmek lazım.


Ne diyor Tolunay Hoca;

“Ben kameralar karşısında konuşmam, bir şey varsa yüzüne söylerim. O bizim kim olduğumuzu iyi bilir. Derdi varsa gelsin benimle konuşsun. Eğer aranızda Sivaslı biri varsa gidip bunları hemen kendisine söylesin”.