27 Şubat 2009 Cuma

Takas


Sene 2004. Nisan ayının sonu, Mayıs ayının başı civarı. Ligde zirve yarışını sürdüren Trabzonspor, o zaman Fortis olmamış kupanın finalinde Gençlerbirliği ile karşılaşacak. İşin ilginç yanı sezonun son maçında Trabzonspor yine Gençlerbirliği ile oynayacak. Bu iki maç arasında 15 gün var.

Neyse, işte bu Nisan ayının sonuna doğru gazetelerde Gençlerbirliği'nin Trabzonlu yöneticisi Muammer Akyüz'ün Trabzonspor eski başkanı Faruk Özak'la yemek yediği, bu yemekte kupayı Gençlerbirliği'nin almasına karşılık ligin son haftasındaki maçı Trabzonspor'un kazanacağının kararlaştırıldığı haberi çıkmıştı. Bir Mardin Milletvekili, yan masadaki konuşmaları duymuş, Hürriyet Gazetesi'ni telefonla aramıştı. Çokça rastladığımız "Papermoon'dan bildirildi" haberlerinden yani. Bahsi geçen maçların sonuçları ne mi oldu? Kupayı Trabzonspor Gençlerbirliği'ni 4-0 yenerek kazandı, ligdeki son maç da 2-2 berabere bitti. Yani kısacası Milletvekili de, haberi yapan gazete de attığı iftirayla kaldı. Senaryo tutsa iki takım da töhmet altında kalacaktı ya neyse.

Şimdi yarın Fenerbahçe-Sivasspor maçı var. Ligde pek umudu kalmayan Fenerbahçe, 26 yıldır hasret kaldığı kupadaki yarı final rakibi Sivasspor'u evinde ağırlayacak. Sivasspor başkanı Fenerbahçe kongre üyesi, Fenerbahçe camiasının içinden gelmiş birisi, Sivasspor hocası Fenerbahçe'yle özdeşleşmiş bir isim. Bu iki camia Sivasspor "Fenerium" markalı formalarla sahaya çıkacak kadar birbirine yakın.

Şimdi aynı Milletvekili ve gazeteyi Fener-Sivas lig/kupa takası haberi yapmaya davet ediyorum. Buyrun, şartlar tam istediğiniz gibi.

26 Şubat 2009 Perşembe

Trabzonspor Resmi Yiyeceği

Trabzon Ticaret Borsası ve Trabzonspor iş birliğiyle bundan sonra fındığın tanıtımı yapılacak. Deplasmandaki maçlardan önce rakip takım taraftarlarına fındık atacak futbolcularımız. Önce kolbastı, sonra gri renkli formayla hamsi çağrışımı, şimdi de fındık. İşte bir futbol takımının kentin/bölgenin sosyal tanıtımına yapabileceği maksimum katkı için bir "case study".

Trabzonspor'un Resmi İçeceği:Çay önerisi geldi bir arkadaşımızdan, hemen iletmek lazım yönetim kuruluna.

Unutmadan, fındık da Giresun'undu dimi :)

Baklava, Lokum, Kolbastı...


Yıllardır bizim diye bildiğimiz Baklava'yı, Lokum'u Yunanistan'ın sahiplenip tescillettirmesi olayının benzerini yaşıyoruz şu anda. Bu sezon Avni Aker'de maç sonunda Trabzonspor futbolcuları oynayana kadar Giresunlular'ın dahi bilmediği "kolbastının Giresun'dan çıktığı" iddiası bir anda gündemimizi meşgul etti.

Önce Giresun'da müzikle ilgili bir derneğin başkanı "kolbastı bizimdir" dedi, sonra Giresun Valiliği konuyla ilgili tarihsel bir rapor hazırlattı. Rapora göre ilk olarak 1929'daki çalışmalarda rastlanmış kolbastının Giresun oyunu olduğuna rastlanmış. Bugün de Adnan Şenses "kolbastı Karadeniz değil Roman oyunudur" demiş, ıspat olarak 9/8'lik ritimle oynandığını göstererek.
Herkesin "Trabzon Kolbastısı" dediği 2006'da serseri oyunu olarak lanse edilen şeyi bugün meşhur olunca herkes sahiplenmeye çalışmış. Ne Giresun'un raporda bahsi geçen tarihte Trabzon'un bir kazası olduğunu söyleyeceğim, ne de Adnan Şenses'in bunadığını iddia edeceğim. Gerek yok bunlara, kolbastıyı herkes Trabzon'un diye biliyor ya, bu oyunu Trabzonspor meşhur etti ya, geri kalanlar "Yunan dalavereleri".

Güne Üç Hürel'in Kolbastı yorumu eşliğinde serseri oyununu izleyerek başlayan Sağ Açık yazdı...

Erdoğdulular Nerede?


Böyle başlık atmış Taka. Uzun yıllar Maraton tribünde kaldıktan sonra verdikleri aranın ardından yol tarafı kale arkasıyla dönüş yapan, İstanbul takımlarıyla oynanan maçlarda hazırladıkları pankartlarla ülke futbol gündemine damga vuran, taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanan Erdoğdulular'dan bu sezon ses çıkmadığından bahsetmişler.

Yöneticilerden şikayetleri var Erdoğdulu'ların. Gazetedeki haberde bunu söylüyor grup lideri Savaş Yılmaz.

Biz özledik Erdoğdulular'ı ve o her milimetresi el emeği göz nuru zeka ürünü pankartlarını. Belki bir sürpriz yaparlar, 15 Mart'taki Galatasaray maçıyla geri dönerler, kim bilir.

25 Şubat 2009 Çarşamba

İşte Budur

Uzun zamandır başta PAF Takım olmak üzre alt yapıdaki oyunculara psikolojik destek verilmesi, kişisel gelişimleriyle ilgili rehberlik yapılması gerektiğini savunuyordum her aklı başında Trabzonsporlu gibi.

Nihayet ilgililer bu konuda bir çalışma yapmak için ilk adımı atmışlar. Ben bu operasyonun kulüp içinde istihdam edilecek görevliler tarafından yapılmasının daha doğru olacağını düşünüyordum ama şimdilik KTU'den bu konuda destek alınması da iyi bir hamledir. Düşünenin, hayata geçirenin aklına sağlık.
İlgili haber ;
"Yönetim kurulumuzla Karadeniz Teknik Üniversitesi arasında yapılan görüşmeler sonunda Gençlik Geliştirme Merkezimizde yer alan sporculara yönelik Profesyonel Psikolojik Eğitim verilmesi konusunda görüş birliğine varıldı. Söz konusu projenin geniş bir zamana yayılarak hayata geçirilmesi planlandı.

KTÜ Rektörü İbrahim Özen’in katkılarıyla gerçekleştirilecek çalışmada Yrd. Doç. Dr. Mustafa Şahin, Yrd. Doç. Dr. Hikmet Yazıcı, Psikolog Serra Görgün ve Uzm. Psk. Dan. Serpil Reisoğlu görev alacak."

Trabzonspor ve Guardiola Modeli

10 yıl önce Campbell'in Taffarel'le dalga geçtiği 5-3'lük maçtan sonra, 2. kez sahasında 5 yiyen GS'de Skibbe'yi paketleyen yönetim efsane kaptanları Bülent Korkmaz'la anlaştı malumunuz. GS yönetimi, teknik direktörlük kariyeri sırasıyla Erciyesspor, Bursaspor ve Gençlerbirliği 'yle müteşekkil Bülent'i, Erciyes'teki kupa macerası dışında bu alanda pek parlak geçmişi olmamasına rağmen, hem de önlerinde çok önemli bir UEFA Kupası maçı olduğu halde takımın başına getirdi.

Anlaşmanın süresi, zamanlaması, Bülent'in takım içindeki görev tanımı Galatasaraylılar tarafından tartışılabilir. Ancak bu anlaşmada benim dikkatimi çeken ve de takdirimi kazanan GS yönetiminin, kendi içinden çıkmış, hatta kazanılan en önemli kupalarda emeği olan bu efsane oyuncularını tereddütsüz takımın başına getirebilmeleridir. Tıpkı, sezon başında Laporta'nın Katalan çocuğu eski Barca kaptanı Guardiola'yı genç takımın başından alıp Messi, Henry, Eto' gibi yıldızlara hocalık yapma görevine getirmesi gibi.

Bahsettiğim tarzda Trabzonspor'da teknik direktörlük yapmış Şenol Güneş'i, Turgay Semercioğlu'nu, Ali Kemal Denizci'yi, örnek verebilirim. Bir kaç maç nöbetçi olarak görev yapan İhsan Derelioğlu, Orhan Çıkrıkçı ve Ahmet Özen'i, dönemi itibarıyle de Özkan Sümer'i bu kategoriye koymuyorum. Bu yukarıda saydığım isimlerin hiç biri, genç yaşta, camianın büyük çoğunluğunun güvenini alarak göreve gelmedi. Buna, Dünya 3.lüğü başarısı olan Şenol Güneş de dahil. Mütemadiyen her konuda 2 ve daha fazla safa bölünen camiamızda, bir kısmımız "bizden biri"nin göreve gelmesini isterken, bir kısmımız da tam tersini istiyor, sırf "bizden" olduğu için potansiyel teknik direktör adaylarına karşı çıkıyor.


Sadece teknik direktörlük konusu değil söylemek istediğim. Kulübün önemli noktalarında, "kendini o pozisyon için yetiştirmiş olmak" şartını taşıyanların görev almaları gerektiğini düşünüyorum. Bayern Münich mesela. Kulüp tarihinde iz bırakan Beckenbauer, Rummenige, Klinsmann görevde. Barca'da Cruyff ne derse o oluyor örneğin. Böyle bir sürü örnek verebiliriz dünyadan.

Gönlümden geçen, Trabzonspor forması giymiş futbolcuların, "futbolcu izleme komitesi" dışında görev alabilmeleri. Bu konuda futbolcuların, futbol oynarken geleceği düşünmedikleri, kariyer planı yapmadıkları, kendilerini yetiştirmedikleri eleştirilerine katılırım. Ancak onlara birilerinin örnek olması, akıl vermesi, yön göstermesi gerekmiyor mu?

24 Şubat 2009 Salı

Hami'nin Barış'a Tavsiyesi


Trabzonspor formasıyla en çok gol atan isim. Belki şampiyonluk kupası eksik kariyerinde, belki biraz da gol krallığı.

Şimdinin Ümit Milli Takım teknik direktörü Hami Mandıralı, Federasyon'un Beylerbeyi'ndeki tesislerinde kendisiyle yapılan röportajda Ümit Milli Takım'dan oyuncusu olan Barış'a göndermeler yapmış.

"Daha birşey olmadın Barış, daha hiç birşey olmadın. Daha çok çok ekmek yemesi lazım Barış'ın. Önce iyi insan olacak, iyi karakterli insan olacak ve o değerlerini sahada yansıtacak. Ben oldum bittim havasına girdiğin zaman her an tepetaklak gidebilirsin."

Bunlar Hami'nin Barış için söylediklerinden sadece bazıları...Bir de "Ben 19 yaşında o takımda oynuyor olsam Song'u örnek alırım" demiş.Hocası oyuncusunu bilmeyecek de biz mi bileceğiz, vardır Hami'nin bir bildiği.

23 Şubat 2009 Pazartesi

Zeki İnsanın Hali


Birçok açıdan örnek alınması gereken bir isim Sadri Başkan. Yöneticiliği kadar tarzı, konuştukları, söylerken söylemek istedikleri, ağzından çıkan her kelimenin aslında çok derin anlamlar taşıması açısından hakikaten her insana ders olabilecek bir isim.

Bu akşam CNN Türk'te 3. Devre programında yine o alışık olduğumuz güleryüzlü babacan tavrıyla kah İlker Yasin'e, kah Abdurrahim Albayrak'a söyledikleriyle kahkahalar attırdı Sadri Başkan.

*Önce 61 orjinli oyuncularla ilgili "Karadenizspor'dakilerin hepsi 61, ama sadece bir tanesi 61 giyebildiği için diğerlerinin arkasına yazamıyoruz" dedi.

*Ardından diğer şehirlerde de Trabzonspor'un 61. dakika kutlamalarından örnek alınarak kendi plaka numaralarının olduğu dakikalarda yaptıkları etkinliklerle ilgili "Federasyon yürüyüşünü de ilk biz yapmıştık, bizden sonra GS yaptı, bundan sonraki protestomuzun ne olacağını gizliyoruz" dedi.

*İlker Yasin'in "futboldan anlar mısınız?" sorusuna, "en az senin kadar anlarım" cevabını yapıştırdı.

*Trabzon şehrinin takımına sahip çıkmasıyla ilgili olarak Rizeli GS yöneticisi Abdurrahim Albayrak'ın yüzüne bakarak "Biz kendi değerlerimizi kendimiz kullanıyoruz kendi değerlerini başka değerler için kullandırtmıyoruz" dedi.

*Abdurrahim Albayrak'ın Ankarasporlu Özer Hurmacı'nın transferi konusunda sorduğu "hep 61'leri mi toplayacaksınız?" sorusuna "Yok 62,63, (Abdurrahim Albayrak'a dönerek) 53 de alırız." şeklinde cevap verdi.


Bunlar sadece bu akşamki programdan benim aklımda kalanlar. Bu öğlen bir internet sitesinde yayınlanan röportajında "Trabzonspor'a destek vermeyecek her işadamının ayağına basarım" sözü çok manidar mesela.

1 yıldır oturduğu koltukta öyle şeyler söyledi ki, insanı güldüren, güldürürken aslında düşündüren bu sözlerden aklımızda kalan bazıları;

*Hakan Şükür'ün Trabzonspor'a transfer edilme ihtimalini soran gazeteciye verdiği "Yok, biz aslında Hami Mandıralı ve Ünal Karaman'ı transfer etmeyi düşünüyoruz" cevabı,

*Trabzon şehriyle ilgili "Hastane yapmana gerek yok, yatırım yapacaksan Trabzonspor'a yap. Adam takımla yatıp kalkıyor, takım kaybederse hastalanıyor, takım iyi giderse iyileşiyor" yorumu,
*Sezon öncesinde ön libero transferiyle ilgili "nerde oynar bu ön libero" sorusuna "Song'un 5 metre önünde" cevabını alınca söylediği "E o zaman Song'a biraz daha para verelim 5 metre önde oynasın" sözü,
*Gökhan Ünal'ın kampta izinli iken gece kulübüne gitmesiyle ilgili olarak sorulan "Başkanım Gökhan eğlenceye gitmiş ne diyorsunuz?" sorusuna "Bana ne? Kaynanası mıyım ben O'nun?" cevabı,

İyi ki varsın Sayın Başkan, iyi ki Trabzonspor'un başkanısın. İyi ki Trabzonspor'un başında böyle zeki, ne dediğini bilen, söyledikleriyle düşündüren birisi var.

Hüseyin Cimşir Sorunsalı

Kimilerine göre Trabzonlu olmak dışında bir özelliği bulunmayan, bu sebepten sahada kalan, kimilerine göre de sırf Trabzonlu olduğu için yerden yere vurulduğu savunulan takım kaptanı Hüseyin...

Pas tekniği zayıf olduğu için eleştirilmesini bir yere kadar kaldırabilirim, ancak, oynadığı mevkii itibariyle yanındaki oyuncuların kalitesine göre performansı değişebilen Hüseyin'in, bana göre çok iyi olduğu bir sezonda Beşiktaş maçı sonrasında başlayan saldırılara maruz kalmasını içime sindiremiyorum.

Beşiktaş maçından önce de ön liberolarımız bazı maçlarda stoperlere çok yakın oynadı, bu muhtemelen taktiksel bir tercihti. Neden yapıldığını, bu taktiksel hamlenin yanlışlığını sorgulamayacağım. Lakin Beşiktaş maçı sonrasıyla Denizlispor maçı öncesinde yoğunlaşan Hüseyin saldırılarında "Beşiktaş maçında çok geride oynadı, az kalsın Slyva'yı sakatlıyordu" gibi saçma argümanların kullanılması hakikaten çok can sıkıcı. İnönü'deki maçta takım halinde oyun kontrolünü rakibe veren bir Trabzonspor varken, Hüseyin bu duruma rağmen çok kritik noktalarda topla rakip arasına girmişken, yanındaki arkadaşları hiç ama hiç birşey yapmamışken bu derece eleştirilmesi çok mantıksız(dı).

Nitekim Denizlispor maçında gördük ki, Hüseyin bu takım için çok kilit bir isim. Kaptan olması, takıma abilik yapması dışında, oyun içinde yaptığı kritik müdahalelerin ne kadar önemli olduğunu gördük. Oyunu dikine oynama, topu önündeki arkadaşına aktarabilme özelliği (ki bu sezon oynanan maçlarda zaman zaman bunu da yaptı) olmamasına, daha doğrusu ayağına hakimiyeti az olmasına rağmen, menejerlik oyunundaki puanlama sisteminden örnekle "positioning 20" olan bir futbolcu her takım için gerek/şarttır.

Bizden olanı boka batırma huyumuzdan sebep, Hüseyin de, yürümesinden saç traşına, arabasının modelinden dinlediği müzik tarzına kadar onlarca bahaneyle eleştirildi. Yukarıda dediğim gibi, pozisyon icabı takım arkadaşıyla çarpışması bile saldırı sebebi oldu. Aslında O'na bu saldırıları yapanlara en güzel cevap İzmir'deki Fenerbahçe maçında gol attıktan sonra yaptığı harekettir. O bu hareketi onlara yapmadı ama, benim O'na sallayanlara en güzel cevabım işte bu.

22 Şubat 2009 Pazar

Danko Lazovic

90'da Groningen ağlarına gönderdiğin golle birlikte artık idolümsün adamım.