21 Şubat 2009 Cumartesi

Denizli Kazası


21 Şubat sezonun en kötü günlerinden biri sanırım. Önce PAF takım tek golle kaybetti Denizli'ye, eskinin çamur şimdinin suni çim Yavuz Selimi'nde. Ardından abileri, PAF'ın yediğinin 2 katını yedi. 2 katı dediysem, mübalağa yapıyorum biraz.

Maçta 2 kırılma noktası var. Biri ilk yarıda Tayfun'un Isaac'a pas vermeyip de kaleyi düşündüğü ama topu Şampiyon Büfe'ye nışanladığı pozisyon, diğeri ikinci yarıda Gökhan'ın kaleciyle karşı karşıya kaçırdığı. Hele ikincisi gol olsa, maçın sonucu 3-1'e giderdi bence. Olmadı, sağlık olsun.

Şampiyonluk yolunda böyle kazaların olması çok normal. Normal olmayan takımın panik halinde olması, topa sahip olsa da gol için ne yapması gerektiğini bilememesiydi. Tıpkı geçen hafta Beşiktaş'ın yaptığı gibi.

Hoca neden Yattara'yla başlamadı, neden Serkan'ı çıkartıp Ceyhun'u aldı, neden Yattara'yı alırken Alanzinho'yu değil de Colman'ı çıkardı gerçekten merak konusu. Bir diğer merak konusu da Alanzinho'nun elimizde patlama ihtimali.

Mesut Bakkal'ın Ersun Yanal takımlarına olan üstünlüğü tesadüften fazlasıyla anlatılabilecek bir durum değil. Üstün teknik direktör zekasıyla, oyun okumasıyla falan açıklamaya çalışmasın kimse. Gökhan o pozisyonu gol yapsa şimdi farklı şeyler konuşuyor olacaktık. İşte futbolun en çok ilgi çeken yanı da bu belki de.

Maçın oyuncusuna gelince. Trabzonlu futbolcuların Trabzonspor'a rakip olduğu maçlarda performanslarının arttığına çok kez şahit olduk. Bu konuda herhangi bir şikayette bulunacak değilim. Mesleği "Profesyonel Futbolcu" olan birisi formasını giydiği takımın başarısı için sonuna kadar mücadele edecek, etmek zorunda. Bu futbolcuların başarılı olması bir Trabzonlu olarak en çok da beni mutlu eder. Bugünkü maçın yıldızı da bana göre Ziya Doğan'ın o dönemki kadroda düşünmeyip gönderdiği, o günden bu güne büyük gelişim kaydeden Çağlar Birinci idi.
Kaptanlığın verdiği sorumluluk bilinciyle mi, yoksa yetiştiği takıma karşı kendini bir kez daha ıspat etme çabasından mı, veya olası dedikodulara mahal vermemekten midir bilmem, takımını toparlayan, oyun içinde yönlendiren kişiydi. İyi direnen Denizlispor'un ayakta kalmasına en çok katkıda bulunan Çağlar'ı tebrik ediyorum.
Bu maç geride kaldı. Kabul, şampiyonluk yolunda önemli bir yara aldık. Ancak bu yara Trabzonspor'u öldürmez, ve hepimiz biliriz ki öldürmeyen acı güçlendirir. Şimdi teknik ekibe düşen bu mağlubiyetten ders çıkarmak, futbolculara düşen böyle bir maçı tekrarlamamaları, taraftara da düşen yarın her zamankinden daha çok takıma sahip çıkmak. Unutmamak gerekir ki 21 haftadır bu taraftarın yüzünü güldüren de yine bu kadroydu.

20 Şubat 2009 Cuma

İlk Şampiyonluğun Forması


Hepimizin sakladığı hatıra kulüp ürünleri vardır mutlaka. Kimimiz idolümüz olan futbolcunun imzaladığı posteri saklarız, kimimiz onların giydiği formaları. Bu sakladıklarımız içinde bazılarının özel anlamları da vardır. Ya önemli bir maçtan, ya bir kupa finalinden, veya hoş bir galibiyetten.

İşte aşağıdaki fotoğraflarda gördüğünüz forma da öyle anlamlı bir sezondan. 1974-75 sezonundan. Yani Trabzonspor'un Anadolu İhtilali'ni gerçekleştirdiği ilk sezondan. Efsane kadrodan Ali Yavuz'un bir Fenerbahçe maçında giydiği forma.

34 yıllık bu forma şu anda İstanbul Maltepe'de. Sahibi, gözü gibi baktığı bu formayı çok özel durumlar haricinde saklandığı sandıktan çıkartmıyor. O dönemli arma şimdikinden daha farklı, formanın markası yok. El örmesi olma ihtimali bile yüksek. O büyük başarıyı yaşamamış birinin bu formanın değerini anlatmaya çalışması belki de anlamsız.
Bakarsınız kısa bir zaman sonra formanın ilk sahibiyle şimdiki sahibinin bir röportajını okursunuz bu satırlardan.
Şimdilik formayla baş başa bırakayım sizi.


Ohh Bee

Takımın zirve yarışı, yönetimin kulübe gelir getirici projeler konusundaki çabaları, şehrin tekrar eski havasına kavuşması, camianın kenetlenmesi derken dün mutlu bir haber daha aldık.

Trabzonspor Kurulu Divan Başkanlığı seçimi için aday olacakların yasal başvuru süresi dolduğunda sadece Ali Özbak'ın adaylık başvurusu yaptığı, listesini ilgili kurula sunduğu belirtildi. Yani bu demek oluyor ki Trabzonspor Divan Kurulu Başkanlığı'nda Nizamettin Algan dönemi sona eriyor.

Kulübün, zaruri olmayan organlarından olan Divan Kurulu'nun Trabzonspor Kulübü tüzüğünde belirtilen görevlerinden biri "Tüzüğün uygulanması yönünden Yönetim Kurulu faaliyetlerini izler, tüzük hükümlerini yorumlar, gelişen ve değişen koşullara uyarlanması için çalışmalar yapar." Yani Türkçe'si, dernekler kanununu değişirse, Trabzonspor tüzüğü kanunlar karşısında eksik ya da hatalı kalırsa Divan Kurulu yönetimi bunu tespit eder ve bu eksikliği/hatayı giderir.

Geçtiğimiz yılı hatırlayalım bir de. Aralık ayında yapılması planlanan Trabzonspor Genel Kurulu, bir kulüp üyesinin Genel Kurul'a katılma hakkı olduğunu savunup yasal başvurusunu yapmasıyla Şubat'a ertelenmek zorunda kalmıştı. O dönem kulübü karışıklığa sokan bu durum, camianın imajını da olumsuz yönde etkilemişti. Başvuruyu yapan kulüp üyesi, 2005 yılında dernekler kanununun değiştiğini ve yeni kanunun hükümleri gereği Genel Kurul'a katılabileceğini savunmuştu.

İşte tüm bu karışıklıklara sebep olan, 2005 yılında değişen yasayı takip etmeyip, tüm işi Sadri Şener Merkez Binası'nda gelen giden misafirlere çay ısmarlamak olan Divan Kurulu Başkanı ve ekibiydi. Divan Kurulu'nun işlevini yitirip "yaşlıların vakit geçirme yeri" haline gelmesine sebep olanların artık görevi devredecek olması çok sevindirici.

Haftasonu görev süresi dolacak olan Nizamettin Algan'a, kulübün kuruluşundan beri verdiği emeklerden dolayı teşekkür ettiğim gibi, kulüpten götürdükleri için de sitemlerimi kendisinden esirgemem. Umuyorum ki Ali Özbak ve ekibi Divan Kurulu'nu 60 yaş üstü Trabzonsporluların uğraş yeri olmaktan çıkartıp camiaya yön veren, kulübün gelişim ve gerekli değişimlere ayak uydurması konusunda faydalı bir kurul haline getirecektir.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Milan Sana Ne Oldu?

İşimle alakalı birşeyler araştırmak için Porto'nun internet sitesinde gezinirken, Trabzonspor forması giymiş 2 Sırp'tan takıma en çok fayda sağlamış olanı acaba şimdi ne yapıyor, kaç maç oynadı bu sezon, kaç golü var merak ettim.

Bizde oynadığı dönemde performansı hep üst düzeydeydi. Daha Trabzonspor'daki yarım sezonunu tamamladığında, Ziya Doğan'ın bunu inkar etmesine rağmen, Chelsea başta olmak üzere Avrupa'nın önde gelen kulüplerinin transfer teklifi vardı kendisine. O dönemki yönetim kurulu, daha sonra Porto'dan aldığı rakamın daha yükseğini reddetmesiyle 1 sene daha Trabzonspor forması giydi.

Musampa'lı, Marcelinho'lu, Ersen Martin'li,Fatih Tekke'siz kadroda istikrarlı bir şekilde oynamasına rağmen Ziya'nın övgüsüne mazhar olamamış bir futbolcuydu. Devre arası kampına Musampa 4 gün, Yattara 1 hafta geç katılırken, ilk yarıda neredeyse tüm maçlarda forma giyen Milan'a 2 gün ekstra izin O'na çok görülmüştü. O devre arası kampının dönüşünde havaalanında karşılaştığımızda bana 2 saatte anlattıkları, Ziya Doğan ve Fatih Akyel'e olan nefretimi tavan yaptırmıştı.

Porto'nun internet sitesindeki bilgilere göre 2008-2009 sezonunda hiç forma giymemiş kendisi. Büyük umutlarla Porto'ya giderken, Porto sonrası İngiltere yolcusudur diye düşünürken, koca devrede tek maç oynamayan Milan'la karşılaşmak şaşırttı beni. Porto'da ne oldu, gerçekten performansı mı kötü, neden bu hale geldi merak ettim. Belki de Ziya Doğan'ın haklı olabilme ihtimali korkuttu beni.

Sahi Milan, sana ne oldu da bu hale geldin?

17 Şubat 2009 Salı

Bir Golün Foto-Romanı

15.02.2009 Saat: 19.29

Kendi yarı sahasının solundan topla çıkmaya çalışan Beşiktaş defansı topu Cale'ye hediye ediyor.

Cale, kendinden emin adımlarla topu Beşiktaş ceza sahasına doğru sürüyor ve 2 stoperin arasından geçecek milimetrik pası vermek için topa dokunuyor.


Tabi o esnada Gökhan Ünal boş durmuyor, geri dönmeye çalışırken Cale'nin pası karşısında afallayan Beşiktaş stoperlerinin arkasında topla buluşuyor.

Usta sayılabilecek golcü Gökhan, golle sonuçlandırmamak için yeteneksiz olmayı gerektirecek bu pasta topu, kontrol etme gereği duymadan sol ayağıyla Trabzonspor maçlarında her daim ekstra performans göstermiş olan Rüştü'nün üzerinden, arkasında Trabzonspor taraftarının olduğu kaleye gönderiyor.

Bu golü kutlamak lazım tabi. O zaman ne yapıyoruz, yağmur çamur demeden, o soğuk havada takımı desteklemek için kendisine ayrılmış tribünü fazlasıyla dolduran, maç boyunca destek veren cefakar taraftara gidiyoruz. Gol onlara hediye.

E tabi bir de takım arkadaşlarıyla kutlamak, tebrikleri kabul etmek gerek.

Beşiktaş Maçından Kalanlar


15 Şubat günü, ligin bitmesine 15 hafta kala İnönü deplasmanına çıktı. Aynı gün Sivas’ın Bursa’da hakem yardımıyla 1 puan almasıyla birlikte aylar sonra liderlik fırsatı doğmuştu Trabzonspor için. Kim bilir, belki de sahaya; kazanmak üzere kurgulanan bir 11’le çıkan takımın maçın başından sonuna kadar panik halinde olmasının sebebi bu “liderlik” gerginliğiydi.

Hafta boyunca, içerideki Beşiktaş, deplasmanlardaki Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarında oynadığı oyun takdir edilmiş olmasına rağmen “büyük maç kazanamıyor” saldırısına maruz kalan Ersun Hoca sahaya çift forvetli klasik dizilişle çıktı. Bu sezon hali hazırdaki puan durumunda üstündeki hiçbir takımı yenemeyen Beşiktaş’a aynı şekilde bir baskı uygulanmaması da aynı oranda planlıydı bana göre. Her ne kadar hocaları 26. hafta görüşürüz dese de Pazar günü oynanan maç Beşiktaş için son şanstı bana göre. Ya kazanıp puan farkını kapatarak yukarıya tırmanacak, ya da kazanamayıp aşağılarda kalacaktı. Böylesi kritik bir duruma rağmen Mustafa Denizli, muhtemelen Trabzonspor’un 19 haftadır istikrarlı bir biçimde oynadığı futbolu düşünerek daha kontrollü bir kadroyu sahaya sürdü.



Sahaya kazanmak üzerine kurulu 11’le çıkan takımın, maçın başından sonuna kadar sezon boyunca görmediği baskıya maruz kalmasını kim nasıl açıklar bilemem. Bildiğim şey, başkalarının da söylediği gibi bir takımın başarılı olmasında kaleci ve defans kurgusunun ne kadar önemli olduğunu bu maç bize bir kez daha gösterdi.

Pazar günü oynanan maç bana göre ilk yarı Avni Aker’de oynanan kupa maçının kopyasıydı. Nasıl ki o maçta baştan sona biz baskı kurduysak, ceza sahasını orta bombardımanına tuttuysak ve de maçı Beşiktaş kazanmışsa, İnönü’de de benzerini yaşadık. Tek fark, biz kaybetmedik, altın değerinde 1 puan alarak Trabzon’a döndük. Ne kadar baskılı oynarsan oyna, 3 direğin arasından geçirmedikten sonra o baskı bir işe yaramıyor. Bu da Pazar gününden bir kez daha öğrendiğimiz başka bir nokta.

Tarih tekerrürden ibarettir denir ya hani. İşte bu 15 Şubat’taki maç sanki daha önce oynanmış maçlardan dersler taşıyor gibiydi. 2002-2003 sezonunu hatırlayın. Beşiktaş’ın 100. yılında Avni Aker’de oynanan maçta, Beşiktaş’ı baskı manyağı yapmamıza rağmen 90+3’te Pancu’nun şans şutu gol olmuş ve belki de o sezon Beşiktaş’ı şampiyonluğa taşıyan dönüm noktası olmuştu. O maçtan aklımızda kalan şey de, ne kadar zor duruma düşerse düşsün, kaybetmemeyi başaran, her zaman çok iyi futbol oynamasa da puan alabilen takımın yolu şampiyonluğa çıkar. Pazar gününün bıraktığı başka bir nokta da budur.


Tüm bunları toparlarsak, az hata yapan bir savunma kurgusuna ve iyi bir kaleciye sahip bir takım, ne kadar baskıya maruz kalırsa kalsın direncini kırmıyorsa, az pozisyon bulmasına rağmen bulduğu pozisyonu verimli kullanıp gol yapabiliyorsa, en zor deplasmanlardan puanla dönebiliyorsa şampiyonluk çok uzak değil demektir. Bu noktalara 19 haftadır, istikrarlı bir biçimde verilen saha içi mücadele, fikstür avantajı, rakiplerin birden fazla kulvarda mücadele etmesini de eklersek çeyrek asırlık hasretin sonlanması yakındır diyebilirim.

15 Şubat 2009 Pazar

Adab-ı Muaşere


Hep futbolda şiddetin, camialar arasındaki gerginliklerin bitmesi gerektiğini savunur durur bir kesim. Bunun ne zaman, nasıl, hangi şartlarda olacağını söyleyemeden.

Önceki yıllarda Trabzonspor yönetimlerinin ara ara yaptığı rakip takımı havaalanında karşılama etkinliklerini mevcut yönetim takım ayırt etmeksizin yapıyor. Hatırlarsanız ilk yarıda ligde oynanan Beşiktaş maçı için Trabzon'a gelen Beşiktaş kafilesini Başkan Yardımcımız Hasan Yener havaalanında karşılamış, yöneticiler Şeref Yalçın ve Mario Berk'e çiçek vermişti. Trabzonspor yönetiminin bu hareketi bir karşılık bekleyerek yapmadığını hepimiz biliyoruz. Onlar, yapmaları gereken doğru şeyi yapmışlar.

Yalnız bu işin "karşılık görmesi" görgü kurallarıyla alakalı bir durum. Şöyle ki, siz misafirliğe gittiğinizde nasıl muamele görmüşseniz, size gelen misafire de aynı şekilde davranmanız, yazılı olmayan adab-ı muaşere kuralları gereğidir.

Dün akşam Trabzonspor kafilesi Beşiktaş maçı için İstanbul'a geldi. Ne bizim, ne Beşiktaş'ın resmi sitesinde, ne haber portallarında Beşiktaş yöneticilerinin kafilemizi karşıladığı gibi bir haber okuyamadım.

Neyse, çok da önemli bir konu değil, hangi takımların karşılık verip vermediği de. Böyle bir beklenti içinde olan da yoktu zaten de, ikide bir Trabzonspor camiasına medeniyet dersi vermeye çalışanların nasıl ders alması gerektiğini görmüş olduk böylece.

Rakip takım yönetimlerinin de görgü kurallarını öğrenmesi dileğiyle.