17 Şubat 2009 Salı

Beşiktaş Maçından Kalanlar


15 Şubat günü, ligin bitmesine 15 hafta kala İnönü deplasmanına çıktı. Aynı gün Sivas’ın Bursa’da hakem yardımıyla 1 puan almasıyla birlikte aylar sonra liderlik fırsatı doğmuştu Trabzonspor için. Kim bilir, belki de sahaya; kazanmak üzere kurgulanan bir 11’le çıkan takımın maçın başından sonuna kadar panik halinde olmasının sebebi bu “liderlik” gerginliğiydi.

Hafta boyunca, içerideki Beşiktaş, deplasmanlardaki Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarında oynadığı oyun takdir edilmiş olmasına rağmen “büyük maç kazanamıyor” saldırısına maruz kalan Ersun Hoca sahaya çift forvetli klasik dizilişle çıktı. Bu sezon hali hazırdaki puan durumunda üstündeki hiçbir takımı yenemeyen Beşiktaş’a aynı şekilde bir baskı uygulanmaması da aynı oranda planlıydı bana göre. Her ne kadar hocaları 26. hafta görüşürüz dese de Pazar günü oynanan maç Beşiktaş için son şanstı bana göre. Ya kazanıp puan farkını kapatarak yukarıya tırmanacak, ya da kazanamayıp aşağılarda kalacaktı. Böylesi kritik bir duruma rağmen Mustafa Denizli, muhtemelen Trabzonspor’un 19 haftadır istikrarlı bir biçimde oynadığı futbolu düşünerek daha kontrollü bir kadroyu sahaya sürdü.



Sahaya kazanmak üzerine kurulu 11’le çıkan takımın, maçın başından sonuna kadar sezon boyunca görmediği baskıya maruz kalmasını kim nasıl açıklar bilemem. Bildiğim şey, başkalarının da söylediği gibi bir takımın başarılı olmasında kaleci ve defans kurgusunun ne kadar önemli olduğunu bu maç bize bir kez daha gösterdi.

Pazar günü oynanan maç bana göre ilk yarı Avni Aker’de oynanan kupa maçının kopyasıydı. Nasıl ki o maçta baştan sona biz baskı kurduysak, ceza sahasını orta bombardımanına tuttuysak ve de maçı Beşiktaş kazanmışsa, İnönü’de de benzerini yaşadık. Tek fark, biz kaybetmedik, altın değerinde 1 puan alarak Trabzon’a döndük. Ne kadar baskılı oynarsan oyna, 3 direğin arasından geçirmedikten sonra o baskı bir işe yaramıyor. Bu da Pazar gününden bir kez daha öğrendiğimiz başka bir nokta.

Tarih tekerrürden ibarettir denir ya hani. İşte bu 15 Şubat’taki maç sanki daha önce oynanmış maçlardan dersler taşıyor gibiydi. 2002-2003 sezonunu hatırlayın. Beşiktaş’ın 100. yılında Avni Aker’de oynanan maçta, Beşiktaş’ı baskı manyağı yapmamıza rağmen 90+3’te Pancu’nun şans şutu gol olmuş ve belki de o sezon Beşiktaş’ı şampiyonluğa taşıyan dönüm noktası olmuştu. O maçtan aklımızda kalan şey de, ne kadar zor duruma düşerse düşsün, kaybetmemeyi başaran, her zaman çok iyi futbol oynamasa da puan alabilen takımın yolu şampiyonluğa çıkar. Pazar gününün bıraktığı başka bir nokta da budur.


Tüm bunları toparlarsak, az hata yapan bir savunma kurgusuna ve iyi bir kaleciye sahip bir takım, ne kadar baskıya maruz kalırsa kalsın direncini kırmıyorsa, az pozisyon bulmasına rağmen bulduğu pozisyonu verimli kullanıp gol yapabiliyorsa, en zor deplasmanlardan puanla dönebiliyorsa şampiyonluk çok uzak değil demektir. Bu noktalara 19 haftadır, istikrarlı bir biçimde verilen saha içi mücadele, fikstür avantajı, rakiplerin birden fazla kulvarda mücadele etmesini de eklersek çeyrek asırlık hasretin sonlanması yakındır diyebilirim.

Hiç yorum yok: